15 Mayıs 2014 Perşembe

Faraday Kafesi

Faraday kafesi, elektriksel iletken metal ile kaplanmış veya iletkenler ile ağ biçiminde örülmüş içteki hacmi dışardaki elektrik alanlardan koruyan bir muhafazadır. Bu kafes sayesinde elektrik alanın içeri girmesi ve dışarı çıkması engellenmiş olur. Faraday kafesi, ilk olarak İngiliz fizikçi Michael Faraday tarafından bulunduğu için Faraday kafesi olarak adlandırılmıştır.




İdeal bir Faraday kafesi kesintisiz iletkenlerden oluşmalı ve kabuk şeklinde korunacak nesneyi sarması gerekmektedir. Bu ideallik pratikte yakalanamaz, fakat iyi örülmüş bakır bir ağ ekranıyla ideale yaklaşılabilir. En iyi performans için kafesin doğrudan toprağa bağlanmış olması gerekir. Ağ gözleri ne kadar dar olursa faraday kafesinin elektromanyetik dalgalara karşı geçirmezlik oranı da o kadar büyük olur.

Faraday Kafesinin çalışma prensibi

İletken malzemeleri oluşturan atomların en dış yörüngelerindeki değerlik (valans) elektronları, atomlarından kolayca ayrılarak hareket etme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla; kapalı bir yüzeye sahip olan iletken bir cisim elektrik alanı içerisine yerleştirildiğinde bu elektronlar, iletkenin içerisindeki elektrik alanı sıfırlanıncaya kadar hareket eder ve bir 'yeniden dağılım'a uğrarlar. Elektrik alanın sıfırlanmasıyla birlikte, hareket etmelerinin gerekçesi ortadan kalkmış olur. Faraday kafesi bu ilkeye göre çalışır ve içindeki nesneleri dış elektrik alanlara karşı korur. Dolayısıyla ideal olarak faraday kafesi; topraklanmış, içi boş metal bir küre gibi kapalı bir iletken yüzeyden oluşur. Ancak iletken yüzey sürekli olmak yerine, kafes şeklinde de imal edilebilir. Bu durumda kafes aralıklarından bir miktar elektrik alanı içeriye sızacak, fakat aralıklar yeterince küçükse bu bir sorun oluşturmayacaktır. Öte yandan geometrinin küre olması şart değildir. Kapalı herhangi bir yüzey, kafes görevini yerine getirebilir. 


Faraday kafesinin uygulama alanları

Faraday kafesindeki amaç dışarıdaki manyetik alanın içeri girmesini veya içerideki manyetik alanın dışarıya çıkmasını önlemeye çalışmaktır. Kullanım alanı değişse de bu amaç pek değişmez. Bunun için korunacak kısım veya binanın dış yüzeyi iletkenler ile ağ şeklinde örülür ve topraklanır. Özellikle bina uygulamalarında yüksek konumlarına yakalama uçları konur. Başlıca kullanım alanlarını ve nasıl uygulanacağını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

Yanıcı, patlayıcı ve patlayıcı maddelerin depolandığı binalar:

Bu tür binaların dış tarafı kafes şeklinde kaplanır. Binanın dışındaki yüksek noktalara yıldırım yakalama uçları yerleştirilir. Bütün iletkenler ve yakalama uçları birbiriyle bağlanır ve topraklanır. Bu şekilde eş potansiyel sistem sağlanmış olur.

Radyo frekansı yayan cihazlar:

Bu tip cihazların konduğu kabinler cihaz çevreye parazit radyo sinyalleri yaymasın diye dış metal kılıfından topraklanır. 


Telsizle haberleşmenin yapıldığı binalar:

Bina içindeki telsiz haberleşme sinyallerinin dışarıya sızmasını ve dinlenmesini önlemek için bina dışına Faraday kafesi inşa edilir. Binada telsiz haberleşme yapılmasa bile, CRT monitörler görüntüyü zayıf bir radyo dalgası olarak yaydığı için uzaktaki bir monitördeki görüntüyü sinyali yakalayıp kuvvetlendirerek tekrar oluşturmak mümkündür. Binalarda tavan da demir lamalar ile örülmüş hatıl olarak yapılmıştır, duvarlarda bu şekilde demirler olmadığı için baz istasyonları binaların üzerinde sağlık açısından büyük bir tehlike arz etmektedir.

Elektronik kartlarda bulunan radyo frekans modüller:

Radyo-televizyon tuneri, GSM alıcı verici devreleri gibi radyo frekans amaçlı modüller veya elektronik devre bölümleri, sac bir kapakla kapatılıp topraklanarak elektronik karta ve çalıştığı ortama bozucu sinyaller yayması engellenir. EMC (Elektromanyetik Uyumluluk) yönetmeliğine göre bu tip önlemleri almak mecburidir. Elektrikli cihazların gerek radyo sinyali olarak gerekse iletken hatlar üzerinden parazitler yaymasına müsade edilmez.

Sonuç olarak faraday kafesi uygulaması pahalı olmasına rağmen elektrik alanlara karşı hassas cihazların bulunduğu birimlerde kullanılmaktadır. Bu maliyet korunmak istenen cihazlar göz önüne alındığında aslında çok ucuza dahi gelebilmektedir. Eğer hassas cihaz yoksa faraday kafesi yerine diğer yıldırımdan koruma yöntemleri uygulanmakta ve çoğu zaman başarılı ve yeterli olmaktadır. 

Non-Newton Akışkanları | Newtonsal Olmayan Akışkanlar



Geçmişte ISAAC NEWTON'un bilimsel araştırmalarının sonucunda ortaya koyduğu bilgilerin zamana, hıza vb etkilere göre nasıl farklılık gösterdiğini ele alırsak hangi durumlarda bu farklılıklar oluyor? Bunun cevabı yazımızda.


Hepimiz hayatımızın bir yerinde ISAAC NEWTON u duymuşuzdur. Halen eğitim kurumlarımızda yerçekiminin parametreleri araştırılıp formüle dökülüyor. Peki bu formüllere zaman zaman uymayan Newtonsal olmayan alışkanlar nedir? Hangi şartlarda viskoziteleri değişiyor ?
  




 
Akışkanlar mekaniğinden kısaca bahsedecek olursak, akışkanlar kayma gerilmesi altında sürekli biçim değiştirerek akarlar.Bu akma kabiliyetinin sonucunda bulundukları bölgenin veya kabın şeklini almaya çalışırlar. Bunlar durağan denge halinde kayma gerilmesine dayanamamanın sonucudur. Kısacası bir akışkan kayma gerilime uğradığı sürece akmaya devam eder. Akışkan karakteristiği basıncı tema alan pascal yasasıdır. Eğer Newton un viskozite kanuna göz atacak olursak;

 
         
Kayma gerilmesi, viskozite ile kayma hızının çarpımına eşittir. Bu formülden şu özeti çıkarabiliriz: Sabit bir sıcaklıkta bir akışkan, uygulanan kayma gerilmesiyle doğru orantılı bir hızda şekil değiştirir. Hızlı bir kuvvet uygulanırsa akışkan özelliğini değiştirmez. Bu yasayanewton yasasına uygun akışkanlar denir.

Akışkanları 2 gruba ayıracak olursak eğer;

Nivtonsal ('Newton'sal)
Nivtonsal ('Newton'sal) olmayan-Non Newton )

Non-Newton Sıvı Havuzunda oynayan insanların görüntülerini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.

 



Bu yazımızda bir ikinci grup olan Non Newton akışkanlarını ele alacağız. Bu akışkanlarda durum daha farklıdır. Bu akışkanların viskozitesi kaymanın hızına ve zamana göre değişebilir. Bu akışkanlar kendi arasında da başlıklandırılır.

 






Dilatant Akışkanlar


Bu akışkan tipinde ise kayma hızı arttıkça akışkanın viskozitesi artar. Nişasta solüsyonu buna çok iyi bir örnektir. Eğer evinizde mısır nişastasını su ile karıştırırsanız bırakılınca sıvı olan bu kıvamı karışım herhangi bir hızlı darbede katılaşan bir hal alır. Sporda koruma giysilerinde, motorsiklet koruma kasklarında kullanılırlar. Flubber gibi maddeler de bu grupta yer alırlar.
 



Pseudoplastikler


Bu akışkanlarda ise viskoziye kayma hızı ile azalır. Yani bu maddenin direnci yer değiştirme arttıkça azalır. Örnek verecek olursak aklımıza boya gelir. Boya fırçada dururken akmaz iken duvara sürülürken rahatça duvara geçer. Ketçap da bu gruba girer.

 


Bingham Plastikler

Bu maddeler kayma hızı ile kayma gerilimleri lineer olmasına karşın, belli bir büyüklüğe kadar kayma gerilime karşı koyabilirler. Kısacası düşük bir gerilimde rijit bir özellik sergiler. Fakat yüksek gerilimde ise akışkan özelliğini gösterirler. Plastik kuvvet kalkınca eski haline dönemez. Örnek olarak diş macunu ve mayonez gelir.
 



Zamana bağlı olarak viskozitesi değişen akışkanlar


Bu gruptakilerin viskozitesi ise gerilim altında kaldığı süre ile değişir. Örnek olarak bazı kayganlaştırıcılar sallandıkça incelir.


Başka bir video olan Non-Newton akışkanlarının ağır çekim görüntülerini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.



 

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Galaxy Note 3 mü Yoksa iPhone 5S mi?

Akıllı telefon teknolojisinde devleşen iki firma olan Apple ve Samsung ellerindeki kozları piyasaya sürüyor. Note3 ve iPhone 5S hemen hemen aynı tarihlerde üretilmesine rağmen aralarında çok fazla farklar var. Yapılan incelemeleri, detaylı özellikler ve farklılıkları sizler için araştırdık.



Yaklaşık olarak 3 hafta önce Apple şirketinin konferansında sunulan ve 18 Eylül Cuma günü sadece belirli ülkelerde piyasaya sürülen iPhone 5S'in Eylül ayı stokları aynı gün içersinde tükendi. Yeni ulaştırılan stoklarda hemen hemen bitmiş durumda. Diğer ülkelerde bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye'de Aralık ayında tam olarak piyasaya sürülmesi düşünülen iPhone 5S ve bunun yanında Samsung üreticilerinin deyimiyle bu yıla damgasını vuracak telefon olan Galaxy Note 3 arasında iddialı bir çekişme yaşanacak gibi görünüyor. Galaxy Note 3 geçtiğimiz haftalarda piyasaya Türkiye'de piyasaya çok iddialı sloglanlarla sürüldü. Güçlü teknik özellikleriylede oldukça iddialı bir şema çiziyor.
 



 
 
İşlemci ve Hız
 
Samsung'un 2,3 GHz hızında dört çekirdekli Qualcomm Snapdragon 800 işlemcili ve 3 GB Ram'e sahip iken bunun karşısında Apple'ın 64 Bit mimarisi üzerine inşa edilmiş 1.29 GHzhızında çift çekirdekli A7 işlemcili ve 1 GB Ram'li yeni iPhone 5S'i var. Donanım açısından Galaxy Note 3, iPhone 5S'ten daha iyi gibi görünse de, Apple'ın yeni geliştirdiği ve mobil cihazlarında ilk defa kullanacağı 64 Bit teknolojisi sayesinde iPhone 5S hız testlerinde Galaxy Note 3'ün bir adım önüne geçiyor. Buna karşılık Galaxy Note 3 ise dört çekirdekli olmasından dolayı "Multi-Core" yani çoklu işlemci testinde iPhone 5S'e karşı büyük bir üstünlük sağlıyor.
 
Geekbench 3'ün tek çekirdek testinden iPhone 5S 1411 puan alırken Galaxy Note 3 958 ise  puan alabiliyor. Çoklu çekirdek testinden ise iPhone 5S 2552 puan alabilirken Galaxy Note 32976 puan alarak dengeyi tersine çeviriyor.
 


 

Batarya ve Pil Ömrü
 
Akıllı telefonların en kötü yanı olan batarya kullanım süresi kısalığı konusunda ise, Galaxy Note 3 3200 mAh gücünde bir bataryaya sahip iken iPhone 5S'te batarya gücü 1570 mAh ile sınırlı kalıyor. Aradaki farka bakılacak olursa hemen hemen Galaxy Note 3'ün kullanım süresi iPhone 5S'e oranla 2 kat oranla daha fazla görünüyor. 

  

Ağırlık ve Boyutlar

Ağırlık ve boyutları ele alacak olursak, iPhone 5S; 112 gram ağırlığında, 123,8mm - 58,6mm - 7,6 mm boyutunda, Samsung Galaxy Note 3 ise 168 gram ağırlığında 151,2mm - 79,2mm - 8,3mm boyutlarında karşımıza çıkıyor. SmartPhone teknolojisinde ağırlık her zaman birdezavantaj olarak karşımıza çıktığından dolayı iPhone 5S bu konudaki mimarisiyle Galaxy Note 3'ü geride bırakıyor. Boyutlar, kişinin kendi seçimi elinde olan bir konu olduğu için Samsung; büyük ekran,  büyük boyut, Apple ise küçük boyut, zarafet ve göz güzelliği getirir diyor.
 

 
 
RAM ve Hafıza

 
Ram konusunda, iPhone 5S, 1GB ram'e sahip iken, Galaxy Note 3'ün 3GB ram'i var.  iPhone 5S klasik olarak 16/32/64 GB'lık sabit hafızasına karşılık olarak Galaxy Note 3 32/64 GB'lıkhafızaya sahip. Hafıza konusunda iki telefonda bir üstünlük sağlayamazken, RAM olarak Galaxy Note 3, 2GB ram farkla üstünlüğü elinde tutuyor.
 
 
Aksesuar
 
Samsung'un imzasını attığı başka bir teknoloji, Samsung Note 3 ile birlikte kullanılabilenSamsung Galaxy Gear yani akıllı saat ile aynı zamanda eşleşebiliyor. Aksesuar konusunda yeni bir devrim gibi görünüyor. Şuan için sadece Galaxy Note 3 ile uyumlu olarak kullanılabilen Samsung Galaxy Gear daha sonra çıkıcak güncellemelerle Samsung  S3, S4 ve Note 2 işletim sistemlerinde de kullanılabilecek. 
 

 

 

 
 
Ekran
 
Ekran konusunda Samsung Galaxy Note 3'ün, iPhone 5s'e göre açık ara bir üstünlüğü var. Note 3'ün  5.7 inç Süper AMOLED 1920x1080 386 ppi bir ekranı var iken bunun karşılığında ise, iPhone 5S'in 4 inç IPS   1136x640  326 ppi'lik bir ekrana sahip. Görüntü kalitesi ve ekran büyüklüğü olarak Note 3  iPhone 5s'ten bir gömlek üstün durumda oluyor. 
 
 
 
Kamera

Galaxy Note 3 arka kamerasından 13 MP, ön kamerasından ise 2 MP'lik bir kalite ile fotoğraf çekerken, iPhone 5S'te bu değerler; arka kamera 8 MP ve ön kamera ise 1.2 MP. Ön ve arka kameralarda Megapixel olarak Galaxy Note 3 bir adım öndeyken, iPhone 5S'in yavaş çekim teknolojisi, Çift LED flaşı ve 5 elementli lensi görüntü kalitesini dengeliyor gibi görünsede yapılan kullanıcı yorumlarına göre iPhone 5S'in kamerası, Galaxy Note 3'e göre büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Tarafsız olarak çekilen fotoğraflara bakıldığında, netlik ve görüntü kalitesi olarak Samsung Galaxy Note 3 ciddi bir üstünlük kuruyor.

 
 
Aşağıdaki video da detaylı ve tarafsız olarak hem iPhone 5S hemde Galaxy Note 3 kameralarından çekilmiş fotoğrafları inceleyebilirsiniz;
 

  

Transistörler Nasıl Çalışır?

Günümüzde bilgisayar programları mühendislikte büyük kolaylıklar sağlıyor ve kariyer açısından da önemli bir yere sahip. İş ilanlarının hemen hemen hepsinde bu yazılımları görmek mümkün. Peki bunlardan hangileri Elektrik-Elektronik Mühendisliğinin vazgeçilmezlerinden ? Hangi mühendislik programlarını bilmek iş hayatımızda fark yaratır? Bu yazımızda bu programları sizler için derledik.


Şüphesiz 20. Yüzyılın en önemli buluşlarından biri olan transistörler günümüzde tüm elektronik cihazların temelini oluşturuyor. 1947 yılında Bell'in laboratuvarlarında geliştirilmesinin ardından elektronik çağ atladı ve çok hızlı bir şekilde gelişmeye başladı. Bugün ise elektronik cihazlar evimizde, iş yerimizde, okulda aklımıza gelebilecek her yerde hayatımızı kolaylaştırmaya devam ediyor; Mikrodalga fırınlar, cep telefonları, güvenlik sistemleri, akıllı tahtalar... Daha binlerce farklı cihaz ve neredeyse tümünde transistörler kullanılıyor.

Transistör Nedir?

Transistörler bir gerilim yada akım kaynağı ile başka bir akım yada gerilim kaynağını kontrol etmeye yarayan elektronik devre elemanlarıdır. En çok kullanılan türleri BJT ve FET’lerdir. BJT’ler akım ile çalışırken FET'ler gerilimin oluşturduğu elektrik alanla çalışırlar. FET'ler günümüzde daha çok tümleşik sayısal devrelerde kullanılmaktadır. Transistörler üç bağlantıya sahiptirler. Bunlar bir BJT transitörde Base, Emitter ve Collector iken FET'lerde ise Gate, Drain ve Source dur.

Transistörler Nasıl Çalışır?

Transistörün temel çalışma prensibini anlayabilmek için onu bir musluğa benzetebiliriz. Bu durumda musluğun suyu açmaya kapatmaya ve debisini ayarlamaya yarayan kulpunu BJT'lerde ki Base , FET'lerde ki Gate ucuna benzetebiliriz. Burada musluğun kulpuna uygulanan kuvvetin büyüklüğü suyun (yani akımın) akıp akmayacağını ya da ne kadar debiyle (akım şiddeti) akacağını belirler. Musluğa her hangi bir kuvvet uygulamadığımızda iç yapısındaki mekanizma suyun (akımın) akmasına engel olur(direnç gösterir). Bu durumda musluğun su tesisatına bağlı olduğu nokta, yani suyun musluğa girdiği nokta BJT'lerde Collector FET'lerde ise Source ucuna karşılık gelir. Suyun musluktan çıktığı nokta ise BJT'lerde Emitter, FET'lerde Drain ucudur. Lavabo giderini ise toprak olarak düşünebiliriz.


Bu örnekle bir transistör arasındaki tek fark; muslukta suyun debisinin kontrolü el ile fiziksel bir kuvvetle yapılırken transistörlerde akımın kontrolü yine bir elektriksel kuvvet ile (BJT'lerde akım, FET'lerde  gerilim) yapılmasıdır.

Transistörlerin İç Yapısında Neler Oluyor?

Transitörlerin çalışma mantığı bu kadar basit olsa da, iç yapısında gerçekleşen olaylar daha karmaşık algılanabilir. Fakat temel fizik bilgisiyle bu olayları anlayabilmek aslında o kadar da zor değildir. Transistörler çalışma yapısı kimya derslerinde öğrendiğimiz atomlar arasındaki bağlar ve fizik dersinde öğrendiğimiz elektrik alan prensiplerine dayanır. Transistörlerin iç yapısını daha iyi anlayabilmeniz için Veritasium'un hazırladığı videoyu sizler için Türkçe'ye çevirdik.

Videonun sağ altındaki seçeneklerden, Türkçe altyazıyı seçerek videoyu Türkçe altyazılı izleyebilirsiniz.


İster bir anahtar, ister bir yükseltici, isterse de bir üreteç işlevi görsün, bütün transistörler elektrik direncinin değişmesine dayalı olarak çalışır. Base akımı yada Gate gerilimi olamadığında Collector ile Emitter (yada Drain ile Source) arasındaki direnç o kadar yüksektir ki bu iki bağlantı arasında hemen hemen hiçbir akım geçemez. Ama Base bağlantısında küçük bir akım(Gate de küçük bir gerilim) aktarıldığında Collector ile Emitter (Drain ile Source) arasındaki dirençte çok büyük azalma olur. Dolayısıyla arasından akım geçebilir. Böylece transistör küçük bir akımın ya da gerilimin yardımıyla büyük bir akımı denetleyebilir.

Transistör bir anahtar olarak kullanıldığı zaman, giriş bağlantısına küçük bir akım (FET'lerde gerilim)verildiğinde güçlü bir elektrik akımının devresini tamamlamasına izin verir. Bir yükseltici ya da bir üreteç olarak kullanıldığı zaman zayıf bir sinyali güçlendirir. Zayıf sinyal küçük bir elektrik akımı ya da gerilimi biçiminde girişe (Base-Gate) uygulanır. Bu, Collector’ den Emitter'e (Source'dan Drain'e) büyük bir akımın geçmesine izin verir. Böylece güçlü bir sinyal üretilmiş olur.


Bu muhteşem icat hayatımıza girmeden önce transistörlerin işlevini büyük ve etrafa çok ısı yayan verimsiz lambalar üstlenmekteydi. Bilgisayarınızın içinde bunlardan milyarlarcasını düşünebiliyor musunuz?
 

Esp32 İle TV Tuner Radio Alıcısı

 Yıllar evvel aklıma gelen bir proje rf sinyallere olan merakım giderek artıyor ve şimdiki pcb üretimimde rf antenler konusuna bir tık daha ...