15 Mayıs 2014 Perşembe

%100 Yerli Güneş Panelli Fırın

Güneş panelleri çerçevesinde bakacak olursak su ısıtma adına onlarca teknik yazılar okuduk. Ancak bu icat birçok mühendise taş çıkaracak nitelikte. Çünkü; bu icadın sahibi herhangi bir mühendislik eğitimi almamış olan Hüseyin Aslan'a ait. Çalışma mantığına, özelliklerine ve faydalarına bir bakalım.







İcadın Teknik Kısmı


Çalışma mantığı olarak güneş panellerine benzer şekildedir. Odak noktası dememiz bile bize az çok birşeyler anlatabilir. Güneş ışınları çukur aynaya yansır, odakta toplanır ve ısı elde edilir. Bu odak noktalarındaki sıcaklık 250-280 °C arasında değişiyor. Bu olayda her şey pürüzsüz olmalıdır ki; sorun olmadan istenilen sıcaklığa çıkabilsin. Ayrıca camların karartılması, odaklanan ışığın absorbesini kolaylaştırmaktadır.


Şekil 1: Cam tüplerin üretim sahası




 
Peki SunFood’un Faydaları Nelerdir?
 
Daha önce yapılmış olan güneş paneli ocakları gibi benzer mantıkla çalışan bu silindir şeklindeki fırın daha verimli olduğundan dolayı daha çok tercih edileceğe benziyor. Sanıldığının aksine bir yemeği daha geç değil, yaklaşık olarak normal pişirme süresinin yarısına kadar indirebiliyor. En önemli faydalarının başında herhangi bir yakıt ihtiyacının olmamasıdır. Bu nedenle ekonomiktir. Yemeğe herhangi bir yağ konulmadığı için sağlıklıdır. 
 
Fırında neler yapabiliyorsanız her yemeği bunda da yapabilirsiniz. Ayrıca ilgimi çekenlerden biri de çayın dahi yapılabiliyor olması. Kömürlü mangallar ile kıyaslandığında SunFood kullanıcılarına temiz, ucuz, sağlıklı ve güvenli bir yemek pişirme olanağı sağlamaktadır.
 


Şekil 2: Karartma işleminden çıkan cam tüpler




 
 
Yenilenebilir enerji kaynakları her geçen gün farklı alanlarda değişimlere yol açmaktadır. Bu değişimleri desteklemek, girişimcilere yol göstermek bence her yöneticinin yapması gerekenlerdendir. Seri üretimine ilk olarak Lara Solar başlamıştır ve patent haklarını da elinde bulundurmaktadır. Henüz yeni olduğundan dolayı, geniş kitlelere ulaşmamıştır. 

Adana'da Organize Sanayi bölgesinde Ortadoğu Aluminyum çatısı altında Lara Solar bünyesinde çalışan Hüseyin Aslan bu fikrin öncülüğünü üstlenmektedir. Umarım ileriki haftalarda bir röportaj yapma olanağı bulabiliriz.

Henüz piyasada yeni olduğundan dolayı tanınmış bir ürün değil. Ancak kısa zamanda bu ve buna benzer Türk malı ürünleri piyasalarımızda görme imkanı bulabiliriz.  Herhalde ar-ge'nin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. 



Transformatör Yağı Nedir? Nasıl Olmalıdır?

Elektrik sistemlerinin önemli makinalarından olan transformatörlerin hareketli veya döner kısmı olmadığı için yapıları da basittir. Çekirdeğinde fazla miktarda saç plakalar, bobinlerinde bakır veya alüminyum tel içerir. Bunca metal malzemenin ısınması verimin düşmesine ve transformatörün yapısının bozulmasına yol açar. Transformatör soğutma çeşitlerinden yağ ile soğutma çok yaygın bir soğutma şeklidir. Transformatör kazanını tamamen dolduran ve 


makinanın soğumasını sağlayan bu yağın özellikleri nelerdir?



Transformatör Yağı Nedir?

Kısaca bahsedecek olursak; yüksek sıcaklıklarda kararlı olan ve mükemmel elektriksel yalıtım özelliklerine sahip olan bir yüksek ölçüde rafine mineral yağdır. Genellikle yağ dolu transformatörler, bazı yüksek gerilim kapasitörler, floresan lamba balastlar ve yüksek gerilim anahtarları ve devre kesicilerin bazı türlerinde kullanılır. İzole korona ve kıvılcımı bastırmak ve bir soğutucu olarak hizmet etmek için vardır. Büyük bir titizlikle bilimsel olarak geliştirilmiş koşullarda üretilirler.






Transformatörün yağında olması gereken özellikler:

Işık altında temiz, şeffaf ve tortusuz görünmelidir.
Yoğunluğu küçük olmalıdır. ( 0.85 – 0.95 )
Çok düşük sıcaklıklarda bile katılaşmamalıdır. İnce sıvı özelliğini muhafaza etmelidir.
Yanma noktasının oldukça yüksek olması gerekiyor.
Isı iletimi yüksek olmalıdır. Bu sebeple soğumayı kolayca sağlamalıdır.
Akıcılığının ( Vizkozite ) iyi olması gerekir.
Oksidadif bozulmaya karşı dayanıklı olmalıdır.
Yağın delinme gerilimi yüksek olmalıdır. (Yağın transformatörde kullanılmadan önce ve en azından senede bir delinme ölçümlerinin yapılması gerekir. Aksi halde bu yağ delinmelere ve çok büyük arızalara neden olur. )





Yağın önemli parametrelerinin bir kısmı şu şekildedir;

♦ İçinde bulundurduğu su miktarı

Bir yağın içinde bulundurduğu nem ne kadar az ise delinme dayanımı o kadar yüksektir. Bu nedenle yüksek gerilim transformatörlerinde kurutulmuş yağ kullanılır. Çünkü çok yüksek gerilim değerleri söz konusu olabiliyor. Fakat nem ve su bu yağın içinde çeşitli hallerde (Kimyasal olarak, erimiş halde, serbest halde...) bulunabiliyor. Bunların yağdan uzaklaştırılması gerekmektedir. Yağı su ve nemden arındırma işlemine “ Tretman “ deniyor.

                 Yağın içindeki suyun delinme gerilimine etkisi grafikteki gibidir.




♦ İçinde bulundurduğu hava miktarı

Yağ için olumsuz etki yapan ve yağın yalıtkanlığını bozan en önemli etkenlerden birisi havadır. Havada bulunan oksijen yağın yapısını bozarak ömrünü kısaltır. Özellikle transformatör kazanı içerisinde bobin aralarında serbest halde dolaşan hava transformatör için çok büyük bir risk oluşturur. Bunu önlemek için kazana yağ dolum aşamasında vakumlama yapılmalıdır. Ayrıca kazanın montaj aşamasında içeriye hava almayacak şekilde contalama işleminin yapılması gerekmektedir.


♦ Dielektrik kayıp faktörü;

Yağın akışkanlığının ve elektriksel olarak kalitesinin tespit edilip değerlendirilmesinde kullanılan bir parametredir. Yağların durumu hakkında bize bilgi verir.


♦ Nötralizasyon ve sabunlaşma sayısı

Yağdaki serbest asitlerin miktarını gösteren bu parametrenin yüksek olması yağın deforme olduğunu gösterir. Bu yüzden transformatörlerde belirli aralıklarla yağın ölçümlerinin yapılması büyük önem taşımaktadır.


♦ Tortu ve çamur oluşumu

Belirli bir süreden sonra kazan içerisindeki katı yalıtkanlar çözünmeye başlar, aynı zamanda yağ da özelliğini kaybeder. Böylece kazanın dibinde çamurumsu bir birikme olur. Bu birikmenin temizlenmesi önemlidir. (Çamur oluşumu transformatörün çalışma şartları ile de oldukça alakalıdır.)




Kaynak:

►lubline.com







Faraday Kafesi

Faraday kafesi, elektriksel iletken metal ile kaplanmış veya iletkenler ile ağ biçiminde örülmüş içteki hacmi dışardaki elektrik alanlardan koruyan bir muhafazadır. Bu kafes sayesinde elektrik alanın içeri girmesi ve dışarı çıkması engellenmiş olur. Faraday kafesi, ilk olarak İngiliz fizikçi Michael Faraday tarafından bulunduğu için Faraday kafesi olarak adlandırılmıştır.




İdeal bir Faraday kafesi kesintisiz iletkenlerden oluşmalı ve kabuk şeklinde korunacak nesneyi sarması gerekmektedir. Bu ideallik pratikte yakalanamaz, fakat iyi örülmüş bakır bir ağ ekranıyla ideale yaklaşılabilir. En iyi performans için kafesin doğrudan toprağa bağlanmış olması gerekir. Ağ gözleri ne kadar dar olursa faraday kafesinin elektromanyetik dalgalara karşı geçirmezlik oranı da o kadar büyük olur.

Faraday Kafesinin çalışma prensibi

İletken malzemeleri oluşturan atomların en dış yörüngelerindeki değerlik (valans) elektronları, atomlarından kolayca ayrılarak hareket etme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla; kapalı bir yüzeye sahip olan iletken bir cisim elektrik alanı içerisine yerleştirildiğinde bu elektronlar, iletkenin içerisindeki elektrik alanı sıfırlanıncaya kadar hareket eder ve bir 'yeniden dağılım'a uğrarlar. Elektrik alanın sıfırlanmasıyla birlikte, hareket etmelerinin gerekçesi ortadan kalkmış olur. Faraday kafesi bu ilkeye göre çalışır ve içindeki nesneleri dış elektrik alanlara karşı korur. Dolayısıyla ideal olarak faraday kafesi; topraklanmış, içi boş metal bir küre gibi kapalı bir iletken yüzeyden oluşur. Ancak iletken yüzey sürekli olmak yerine, kafes şeklinde de imal edilebilir. Bu durumda kafes aralıklarından bir miktar elektrik alanı içeriye sızacak, fakat aralıklar yeterince küçükse bu bir sorun oluşturmayacaktır. Öte yandan geometrinin küre olması şart değildir. Kapalı herhangi bir yüzey, kafes görevini yerine getirebilir. 


Faraday kafesinin uygulama alanları

Faraday kafesindeki amaç dışarıdaki manyetik alanın içeri girmesini veya içerideki manyetik alanın dışarıya çıkmasını önlemeye çalışmaktır. Kullanım alanı değişse de bu amaç pek değişmez. Bunun için korunacak kısım veya binanın dış yüzeyi iletkenler ile ağ şeklinde örülür ve topraklanır. Özellikle bina uygulamalarında yüksek konumlarına yakalama uçları konur. Başlıca kullanım alanlarını ve nasıl uygulanacağını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

Yanıcı, patlayıcı ve patlayıcı maddelerin depolandığı binalar:

Bu tür binaların dış tarafı kafes şeklinde kaplanır. Binanın dışındaki yüksek noktalara yıldırım yakalama uçları yerleştirilir. Bütün iletkenler ve yakalama uçları birbiriyle bağlanır ve topraklanır. Bu şekilde eş potansiyel sistem sağlanmış olur.

Radyo frekansı yayan cihazlar:

Bu tip cihazların konduğu kabinler cihaz çevreye parazit radyo sinyalleri yaymasın diye dış metal kılıfından topraklanır. 


Telsizle haberleşmenin yapıldığı binalar:

Bina içindeki telsiz haberleşme sinyallerinin dışarıya sızmasını ve dinlenmesini önlemek için bina dışına Faraday kafesi inşa edilir. Binada telsiz haberleşme yapılmasa bile, CRT monitörler görüntüyü zayıf bir radyo dalgası olarak yaydığı için uzaktaki bir monitördeki görüntüyü sinyali yakalayıp kuvvetlendirerek tekrar oluşturmak mümkündür. Binalarda tavan da demir lamalar ile örülmüş hatıl olarak yapılmıştır, duvarlarda bu şekilde demirler olmadığı için baz istasyonları binaların üzerinde sağlık açısından büyük bir tehlike arz etmektedir.

Elektronik kartlarda bulunan radyo frekans modüller:

Radyo-televizyon tuneri, GSM alıcı verici devreleri gibi radyo frekans amaçlı modüller veya elektronik devre bölümleri, sac bir kapakla kapatılıp topraklanarak elektronik karta ve çalıştığı ortama bozucu sinyaller yayması engellenir. EMC (Elektromanyetik Uyumluluk) yönetmeliğine göre bu tip önlemleri almak mecburidir. Elektrikli cihazların gerek radyo sinyali olarak gerekse iletken hatlar üzerinden parazitler yaymasına müsade edilmez.

Sonuç olarak faraday kafesi uygulaması pahalı olmasına rağmen elektrik alanlara karşı hassas cihazların bulunduğu birimlerde kullanılmaktadır. Bu maliyet korunmak istenen cihazlar göz önüne alındığında aslında çok ucuza dahi gelebilmektedir. Eğer hassas cihaz yoksa faraday kafesi yerine diğer yıldırımdan koruma yöntemleri uygulanmakta ve çoğu zaman başarılı ve yeterli olmaktadır. 

Non-Newton Akışkanları | Newtonsal Olmayan Akışkanlar



Geçmişte ISAAC NEWTON'un bilimsel araştırmalarının sonucunda ortaya koyduğu bilgilerin zamana, hıza vb etkilere göre nasıl farklılık gösterdiğini ele alırsak hangi durumlarda bu farklılıklar oluyor? Bunun cevabı yazımızda.


Hepimiz hayatımızın bir yerinde ISAAC NEWTON u duymuşuzdur. Halen eğitim kurumlarımızda yerçekiminin parametreleri araştırılıp formüle dökülüyor. Peki bu formüllere zaman zaman uymayan Newtonsal olmayan alışkanlar nedir? Hangi şartlarda viskoziteleri değişiyor ?
  




 
Akışkanlar mekaniğinden kısaca bahsedecek olursak, akışkanlar kayma gerilmesi altında sürekli biçim değiştirerek akarlar.Bu akma kabiliyetinin sonucunda bulundukları bölgenin veya kabın şeklini almaya çalışırlar. Bunlar durağan denge halinde kayma gerilmesine dayanamamanın sonucudur. Kısacası bir akışkan kayma gerilime uğradığı sürece akmaya devam eder. Akışkan karakteristiği basıncı tema alan pascal yasasıdır. Eğer Newton un viskozite kanuna göz atacak olursak;

 
         
Kayma gerilmesi, viskozite ile kayma hızının çarpımına eşittir. Bu formülden şu özeti çıkarabiliriz: Sabit bir sıcaklıkta bir akışkan, uygulanan kayma gerilmesiyle doğru orantılı bir hızda şekil değiştirir. Hızlı bir kuvvet uygulanırsa akışkan özelliğini değiştirmez. Bu yasayanewton yasasına uygun akışkanlar denir.

Akışkanları 2 gruba ayıracak olursak eğer;

Nivtonsal ('Newton'sal)
Nivtonsal ('Newton'sal) olmayan-Non Newton )

Non-Newton Sıvı Havuzunda oynayan insanların görüntülerini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.

 



Bu yazımızda bir ikinci grup olan Non Newton akışkanlarını ele alacağız. Bu akışkanlarda durum daha farklıdır. Bu akışkanların viskozitesi kaymanın hızına ve zamana göre değişebilir. Bu akışkanlar kendi arasında da başlıklandırılır.

 






Dilatant Akışkanlar


Bu akışkan tipinde ise kayma hızı arttıkça akışkanın viskozitesi artar. Nişasta solüsyonu buna çok iyi bir örnektir. Eğer evinizde mısır nişastasını su ile karıştırırsanız bırakılınca sıvı olan bu kıvamı karışım herhangi bir hızlı darbede katılaşan bir hal alır. Sporda koruma giysilerinde, motorsiklet koruma kasklarında kullanılırlar. Flubber gibi maddeler de bu grupta yer alırlar.
 



Pseudoplastikler


Bu akışkanlarda ise viskoziye kayma hızı ile azalır. Yani bu maddenin direnci yer değiştirme arttıkça azalır. Örnek verecek olursak aklımıza boya gelir. Boya fırçada dururken akmaz iken duvara sürülürken rahatça duvara geçer. Ketçap da bu gruba girer.

 


Bingham Plastikler

Bu maddeler kayma hızı ile kayma gerilimleri lineer olmasına karşın, belli bir büyüklüğe kadar kayma gerilime karşı koyabilirler. Kısacası düşük bir gerilimde rijit bir özellik sergiler. Fakat yüksek gerilimde ise akışkan özelliğini gösterirler. Plastik kuvvet kalkınca eski haline dönemez. Örnek olarak diş macunu ve mayonez gelir.
 



Zamana bağlı olarak viskozitesi değişen akışkanlar


Bu gruptakilerin viskozitesi ise gerilim altında kaldığı süre ile değişir. Örnek olarak bazı kayganlaştırıcılar sallandıkça incelir.


Başka bir video olan Non-Newton akışkanlarının ağır çekim görüntülerini aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.



 

Esp32 İle TV Tuner Radio Alıcısı

 Yıllar evvel aklıma gelen bir proje rf sinyallere olan merakım giderek artıyor ve şimdiki pcb üretimimde rf antenler konusuna bir tık daha ...